Kılıcın keskinliğiyle değil, kıvraklığıyla yapılan spor: Eskrim
Bu sporu tanımayan herkes “Bıçakla şaka olmaz” diyerek tepki verir. Ancak eskrim ile uğraşanlara sporun nasıl olduğu sorulduğunda onlar kılıçlarını gösterir…
Eskrim, ülkede 70’li ve 80’li yıllarda önü alınamaz bir şekilde yaygınlaştı. Kızlar ve erkeklerle birçok ulusal ve uluslararası müsabakalarda başarılar elde edilmeye başlandı. Hatta camiada bu sporu yıllarca terk edemeyen isimler oluştu.

Eskrimin bir spor dalı olarak gelişmesini ortaçağda başladığını söylersek yanlış olmaz. Kılıçla yapılan bir spor ve tarihi kılıçla dövüş sanatı oluşturur. Özel giysiler içinde yapılan bu spor tel kafesten bir maske, koruyucu bir yelek, sağlam keten ya da branda bezinden bir ceket ve yumuşak eldivenler ile gerçekleştirilir. Bu giysiler eskrimciyi yaralanmalardan korur. Üç tür silahla yapılır; flöre, epe ve kılıç. Üçü de kılıçların farklı türleridir. Bu üç eskrim biçiminin sayı sistemleri ise yine aynıdır. Farklılıkları ise karşılaşmalarda yönlerinin ayrı olmasıdır. Eskrim, silahının ucundaki yaylı noktanın rakibin gövdesine bastırılmasıyla sayı kazanılır. İlk başta karışık kurallara sahip olduğu düşünülse de öğrenilmesi kolay olarak atfediliyor.
Eskrim sporunu daha iyi anlayabilmek adına bu spora, 1968’lerde henüz gençken gönül vermiş birinden bilgi alıyoruz. Ortaokul yıllarında beden eğitimi hocasının destekleriyle ilk antrenmanlarına başlamış olan Erol

Abdülhamit de ilgiyle izlerdi
