top of page

Sessizlik Hastalıktır

Bazı şeyler aklıma geliyor. Bilimsel bir açıklaması olup olmadığını bilmiyorum. Sadece çevremde gördüğüm, kendi yaşadıklarım, okuduklarım ve izlediklerimden çıkardığım bir ders. İnsanın kopuş anını düşünüyorum. Onu tahammülsüzleştiren, kalbini soğutan, hayattan ve toplumdan koparan o psikolojik bozukluğu, yabancılaşmayı… En sevdiğimiz insanı kaybettiğimizde başlayan o süreç. Belki bir daha hiç göremeyeceğimiz bir insana veda ediş sürecinde başlayan o bozukluk. Kalbin soğuması. Belki de bu soğukluk, bize verilmiş bir hediyedir. Bunu bilip kabullenmek gerekiyor. İnsan en sevdiğini gömdüğünde bile ayakta kalacak gücü bulmak zorunda. Bu yüzden de kalpte bu soğukluğun oluşması gerekiyor… Belki bu hediye bize verilmeseydi bunun acısıyla yaşayamazdık. Günümüz ertesi güne ulaşmazdı. Hiçbir insan kalbi, kendiliğinden buna katlanacak kadar soğuk değildir. Bu hediye bizi normal hayatımıza döndürmek için var belkide. İnsan hayatında bir seviye atlaması, olgunlaşma süreci… Biz bu soğukluk geldiğinde kendi hayatımızı bitti sanırız. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını düşünürüz. Hem hayatta zaten hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Tüm süreçlere bakarsak önce bebek olursun, sonra yaramaz bir velet, sonra sesi kalınlaşmış bir ergen ve sonra toplumun olgun olarak tasvir edeceği olgun bir kişilik. (Bir tek bende mi var bilmiyorum. Bebek olduğumu kendime yediremem.) Bu soğukluk geldiğinde bununla savaşmaya çalışırız. Bazısı çevresine saldırıp bu soğukluğun hayatını ele geçirmesine izin verir ve kendini bilmediği daha karanlık yollara sokar. Ve hatalar başlar. Hata sonrası, hatayı unutmak için yine bu ‘soğukluk’ devreye girer. Ve artık çıkmaza gireceğin o saçma döngüye girersin. Her yerin karanlık olduğu, hatalarının asla peşini bırakmayacağını düşündüğün ve kendini cezalandırmaya başladığın aşamaya. İşte o zaman kendinle savaş ve yabancılaşma başlar. Kötü olduğunu düşünürsün ve öyleymiş gibi hareket edersin. İşlerini yerine koyamadığında ise sinir başlar. İnsanlar hep senin hakkında kötü düşünür kafanda. Ortama girerken sorun yaşadığını, sevilmediğini ve korktuğunu hissedersin. Ve korku… Korku kalbine girdiğinde psikolojik bozukluk evrimini tamamlamış olursun zaten. Bu konuda inançlı olan insanlar daha az sıkıntılıdır. (İnançlı yani doğaya, insanlık sürecine, sevgiye, hayata hatta ölüme…) Çünkü herşeyin yaratılışa uygun olduğuna inanırlar ve soğukluğu kabullenirler sonra da yoluna devam ederler. Bazen bazı yaraları deşmemek ve olduğu gibi görmek lazim bence. Belkide bazı konularda -Neden? diye sormamamız gerekiyor. Bazı soruların cevabı yok. Kalbe giren bu soğukluğun senin iyiliğin için bir hediye olduğunu düşünüp kabullenmek ve yola devam etmek… Bir sevgilinin gidişini de, sevdiğinin son nefesini de…

Bu sebeplerle toplumda sessizleşen veya kötü biri olmak zorunda kalan bir insanın altında hep acılar yatar. Bu insanlar aslında hep çevresinden yardım bekleyen insanlardır. Çevrenizde sessiz bir insan varsa ona değer verin ve “Sen neden bu kadar sessiz bir insansın?” gibi empati yoksunu, sadece konuşmak için konuşulan, basit ve saçma cümleler kurup onun yarasını daha fazla deşmeyin. Onu ortama dahil etmeye çalışın. Sessizlik hastalıktır…

*Yazının sonu nasıl toplumsal mesajla bitti ben de anlamadım

 

Mustafa Tunahan Yıldız

 

Öne Çıkanlar

En Güncel Haberler

bottom of page