top of page
Yazarın fotoğrafıMete

Tutkusu Uğruna Evini Üç Oda Bir Kafes Olarak Dizayn Etti



 

Sevmek sabırdır, fedakarlıktır, devamlılıktır en ufak bir karşılık dahi beklemeden yapılan. Sevgi insana karşı duyulan bir his değildir sadece, çoğu insanın sebebini asla anlayamayacağı şekilde diğer canlılara da bağlanır insan. Bazen fedakarlık gerektirir, bağlandığının uğruna binlerce kilometre yol gidersin. Bazen de bağlandığın, sabah uyandığında ilk görmek istediğin olur bir sevgili gibi. Bu bağlığın ismi kanarya olur bir kısım insan için. Bu sevdalılar kanaryanın özgürlük olduğunu düşünürler. Karanlıktan aydınlığa bir çıkış… Öyle bir bütünleşirler ki bu sevenler, evlerinin kapılarını bile açarlar minik canlara, bir tutku uğruna.


“Hayvanı sevmek doğayı sevmektir. Bir ağaca tahta parçası olarak değil bir canlı olarak bakabilmek önemlidir. Her şeyden önemlisi hayvanı seven insanı da sever. Sevgi, o kalbe girdiği zaman sınırları yoktur, her şeyi kapsar ve kuşatır.”

Türkiye Kanarya ve Kafes Kuşları Federasyonu (TKKKF) başkanı Zuhal Destan



Kayseri’nin Talas ilçesinde bir odasını kafeslerle süsledi Akdaş ailesinin babası Tahir Akdaş. Bir tutku halini alan kanarya merakı onu kanaryalardan ayrılamaz hale getirdi. Birçok kanarya seven gibi o da açtı kapılarını minik canlara… Kanaryaların güzelliklerini ve kanaryalarla yaşadıklarını anlatırken geçmişe dair bir özlem duygusu belirdi Akdaş’ta ve anlatmaya başladı:”Askerlik yıllarımdan önce başladı bu tutku, o zamanlar güvercin yetiştirdiğim yıllardı. Daha sonrası kanarya merakım başladı. Yıllar geldi, geçti. Yaklaşık 36 yıl oldu hala aynı tutku devam ediyor. Bu süreç içerisinde birçok kanaryam oldu. Kanarya sevmek bir tutkudur. Onlar gelip geçse de tutku daima kalır. Eve taşınmadan önce Bursa’dan sipariş ettiğim kafesleri bölüm bölüm odamın birisine yerleştirdim. Şuan yatak odası çocuklarımızın odası bir de kuşlarımız için bir oda var.”


Bir hastalık gibi sararken içini, bu uğurda yollara düştüğünü de anlatıyor Akdaş. Türkiye’nin bir çok ilini bu heves uğruna gezme fırsatı yakaladığını da aktarıyor. Hatta yartışınına gittiğini söylüyor.


“Bu bir gönül bağı. Seni alır hiç bilmediğin görmediğin bir kente sürükler. Tanıdığın kimse olmadan yeni dostluklar kurarsın gittiğin yerde. Almanya’nın Stuttgart şehrine gittim. Yaklaşık bir buçuk ay kaldım. Samimi dostluklar kurdum. Bunlar tamamen kanarya ticareti için çıkılan yolda kurulmuş dostluktu. Bir de yarışmalar var. Kanarya yarışmaları olur Türkiye ve Dünya çapında. Bu yüzden gezmedik yer kalmıyor. 

Yarışma için Kocaeli,Ankara,Gaziantep,Samsun,Bursa, İzmir gibi birçok şehre yolculuk etme fırsatım oldu.Tabi ki bazen sadece kuş ticareti için gideriz. 200 kanarya beslediğim zamanlar oldu. Fiyatı 250 lira olan bir kanaryayı almak için Kocaeli’ne gitmem gerekmişti mesela. 2 bin Euro’ya alanlarda var. Sevmek bazen bir yıl boyunca biriktirdiğin parayı bağlılığın uğruna 30-40 kuşa vererek, aynı ceketi yıllarca giymek ve kilometrelerce yol yapmak oluyor.”


 Bağlılığın Simgesel Göstergesi ve Kimlik


Yarışmalar, hak edilmişliğin kanıtını sergilemek, ödülleri ise bağlılığın simgesel bir göstergesi… Fedakârlık gerektirir bazen sevmek, bağlandığının uğruna binlerce kilometre yol gidersin. Kanarya yarışmalarını anlatıyor Tahir Akdaş, elindeki fotoğraflara bakarken gözlerinde bir ışıltı beliriyor. Elindeki fotoğraflarda, bizim anlayamayacağımız şekilde gözü gibi baktığı kanaryalarının, kafeste hünerlerini sergilemesini izliyor belki de… Yarışmaların güzellik, ırk ve ötüş yarışması olarak üç grupta yapıldığını söyleyerek başlıyor Akdaş ve yılların verdiği tecrübeyle anlatıyor yarışmayla ilgili ne varsa, “Yarışmalar Kasımda başlar 10 Ocak’a kadar sürer. İl derneklerine kayıtlı başkanlar vardır. TKKKF, bu başkanları seçer ve kura çekilir. Tarih belirlenir Cumartesi ya da Pazar olacak şekilde. Bu tarihler arasında her hafta başka bir ilde yarışmalar düzenlenir. Yarışmalarda kanarya ırklarına göre jüri üyeleri seçilir. Bu üyelere bazen İtalyan jüri üyeleri de iştirak eder. Yarışmaya katılan kanaryaların 1 yaşında olması, federasyona bağlı olduğunu gösteren ayaklarında bileziklerin bulunması gibi şartları vardır yarışmanın… Bir kuş en fazla bir kere yarışma hakkına sahiptir. Katılacak kuşlar, salonda bulunan standartlara uygun yarışma kafeslerine, ırklarına göre ayrılarak koyulur. Bu arada jüri üyeleri, kanaryaları dolaşarak her ırk için ayrı ayrı değerlendirmeleri yapar. Birde güzellik yarışması var tabi, bunlar da kuşların boylarına, vücut yapılarına, tüy yapılarına, bacaklarına bakılarak seçilir. Birinci, ikinci ve üçüncü gelen kuşlara onurluk takılır. Tespit yapıldıktan sonra salon halka açılır ve isteyen, meraklısı olan gelip gezer. Dereceye giren kuşların fiyatı artar ama onlarla gönül bağı kurduğumuz için satamayız. Kanaryalarını yarıştırmak için götürmeye kıyamayan kuş sahipleri bile var. Onlar bizim için yarıştan daha önemlidir. Bu yarışmalar parayla yapılmaz ya da ödülü hiçbir zaman para değildir. Bu iş, sevgi işidir. Yumurtayı kırıp çıkan, o çirkin haline içimiz titreyerek baktığımız, bir anne gibi beslediğimiz, büyüttüğümüz kanaryalarımıza karşı olan sevgi…”


Kimlik sahibi olma gibi ayrıcalıkları vardır kanaryaların kendilerine özgü. Belki kendileri için dar bir dünyada hayat bulurlar gözlerini açtıklarında. Fakat hayatlarında, kendini diğerlerinden ayıran bir kimlikle büyürler. Kimliklerinin ismi ‘bilezik’tir bu kuşların. Bir de numara yazılıdır insanların kimliklerinden ayrı olarak. Bu bileziklerin henüz üç günlükken ayaklarına takıldığını belirten Tahir Akdaş, parmaklarıyla tuttuğu minik bileziği göstererek başlıyor anlatmaya, “Bu bilezikler, Belçika’da yaptırılarak getirilir Türkiye’ye ve her yıl renkleri değişir bunların. Federasyon, illerdeki dernek başkanlarıyla irtibata geçerek adedini belirler ilk olarak. Daha sonra dernek üyelerinin kodları vardır. Bileziğe bununla birlikte şehrin plaka numarası ve seri numarası kazınmıştır. Kanarya daha 3 günlükken takılır bu bilezikler, geç kalındığında kanaryanın ayağı büyür ve takılamaz. Bilezikler aynı zamanda kanaryanın federasyona bağlı olduğunun bir kanıtı niteliğindedir. Mesela yarışmalara girmesi için bu bilezik şarttır.”



Bir Tutkunun Zahmeti ve Çöküşü

Evin diğer fertleri de kabullenmiş bu sevdayı, baba Tahir Akdaş’ın bağlılığı etkilemiş onları da. Babasının kanaryalarla ilişkisini çocuk sevgisine benzettiğini belirten kızı Zeynur Akdaş, “Babam bildim bileli kuşçudur. Ondaki bu sevgi, çocuğa duyulan sevgi gibidir… Bağlıydı onlara, her sabah erken kalkar ilk onlara bakardı. Çocukları gibi ilgilenirdi. Emekli olduğunda bir bağla uğraşıyordu bir de bu kanaryalarla. Öyle güzel kanaryalar olurdu ki, bunlara kıyılıp da satılamazdı. Babamda kıyıp satamazdı zaten.” diyor. Her gülün bir dikeni olduğu gibi her sevdanın da bir zahmeti olur. Belki de bu zahmettir bu tutkuyu sağlayan. 46. yıl dönümlerinde olduğunu vurgulayan anne Necmiye Akdaş, bu tutkunun ceremesini çeken kişi olduğunu söylüyor, yüzünde hafif bir gülümsemeyle. 46 yıllık deneyimiyle konuşuyor Necmiye Hanım, birazda şikâyetçi bir tavırla, “Tahir’in kuş sevdası biraz zahmetli olurdu. Pasağını temizlemek biraz da bana düşerdi tabi. Kokusu olmazdı kanaryaların, haftada bir temizliği olur, 2 saat kadar sürerdi. Benim için senelerdir bıkkınlık olmuştu aslında. Her işi yapardı kocam ama bir erkeğin temizliği ne kadar tam olabilir ki. Yani biraz sevdasının ceremesini çekmiş olduk… Ama çok bağlanırdı kuşlara, onun bağlılığı da etkilerdi bizi. Yıllardır hep onlarla yaşadık aynı evde. Dükkânda da beslemişti bir zamanlar fakat fazla ayrı kalamadı. Eve ilk çıktığımızda bizim odalarımız yokken kuşların odası yapılıyordu. Sevmek onun için bazen sabahın köründe kalkıp yavru kanaryalara mama vermek olurdu, sürekli yem, su değiştirmek. Eşe dosta gitmez kuşları gözlemlerdi. Yarışmalara giderdi. Bazen bir kuş alırım der, 10 kafes alır gelirdi. Bu kanaryaları sadece beslemezdi de hem bakar hem satardı. İki kanarya satsak para koyardık cebimize. Ben hastalandım sonraları, bıraktı kuşları. Ama onun tutkusu çok fazla, ben hastalansam bırakmazdı da bağ vardı, artık yükler ağır gelmeye başlamıştı.”


Bir ilkbahar havasıyla gelen esinti, sonbaharına girmeye başlıyordu. Bir aralar yeşeren hayallerin, sevgilerin, tutkuların dökülmesiyle son bulacaktı bu bağlılık Akdaş için. Yaşının vermiş olduğu yorgunluk onu daha fazla koparacaktı tutkusundan, kopmak zorunda olduğu için… Bir anı tazeleniyordu Tahir Akdaş’ta. Bitmesini istemeyen bir konuşmayı noktalamak zorunda kalan adamın düşünceli tavrı oluştu. Ve devam etti, “Üretici çoktu bir zamanlar Talas’ta. Ancak insanlar artık kendi işleriyle o kadar meşguller ki gözünü açıp etrafındaki zevkleri göremiyorlar, mahrum kalıyorlar. Fırıncı arkadaş, esnaf arkadaş diye sıralardım kanaryacıları ama şimdi onlarda yok. Talas bir zamanlar kanarya yetiştiriciliğinde gözdeydi. Eskiler, bizim zamanımızdakiler, bitti artık. Zaman değiştikçe insan yaşlanıyor ve bu tür işler daha zor bir hal alıyor. Bir bağım var artık sadece onunla uğraşıyorum, o da yerine bir inşaat dikilene kadar sürecek. İnsanlar zevklerinin üzerine beton atmaya o kadar alışmış ki…”


Bir kanarya ömrü geçmiş kendi ömrüyle birlikte Tahir Akdaş’tan. Artık o bu işin emeklisi olmuş pek çok yoldaşı gibi. Miras bırakılacak kimse kalmadığında bitirmiş avucun içinde duran tutkusunu… Fakat sadece Akdaş ailesinin hayatıyla sınırlı değil bu kanarya sevdası. Evinin kapılarını minik canlara açan birçok insan var. Bunlardan bir tanesi de Kayseri kanarya sevenler derneği başkanı Özkan Mersin. Bir tutkuyu dile getiriyor ancak farklı bir çerçeveden. O bir itfaiyeci ancak aynı zamanda TKKKF de A sınıfı bir hakem görevi yapıyor. O da çocukluğunda güvercinle başlamış bu sevdaya Tahir Akdaş gibi.



Sevgi Uğrunda Kazanılan Dostluklar

Mevki sahibi olanla, olmayan arasındadır bazen dostluklar, statü gözetmez. Kanarya dostluklarının da böyle olduğunu söylüyor Özkan Mersin ve anlatıyor, “Bazen öyle dostluklar kuruluyor ki, normal hayatta kurulması zor olan dostluklar bunlar. Türkiye’nin her yerine yarışmalar olur. Mesela buradan kalkıp İzmir’e gidiyoruz. Hastalık bu. Orada Yarışmacılarla kurulan dostluklar oluyor bir de kuş satarken ya da alırken birçok kişiyle ahbap oluyorsun. Bu kuşlar öyle bir şey ki benim İran’dan, Irak’tan, Bulgaristan’dan alıcılarım geliyor kapıma kadar. Eğlendiriyor, gezdiriyor, para kazandırıyor. Kayseri kanarya sevenler derneği başkanıyım, 80 üyelik. Hepsiyle de büyük arkadaşlıklarımız var. Erciyes sporun başkanı, federasyonun ikinci başkanıdır. Bunun gibi çok değerli insanlarla kurulan sağlam kanarya dostluklarımız da var. İşimiz olduğunda hallediliyor hemen.”


Kanaryalarına, 15 yıl önce evinin kapılarını açıp, çocukları gibi bir odasına yerleştirdiğini anlatıyor Mersin ve devam ediyor, “ Daha önceleri kümesimiz vardı orada beslerdik. Sonra eve aldık. Avrupa’da her 3 evin ikisinde hayvan beslenmektedir. Hayvanı sevmeyen, doğayı da sevmez, insanları da. Evde beslememizin başka sebebi de belirli dükkânların olmaması. Başka bir açıdan bakıldığında evde olması mutlu ediyor insanı. Sabahın köründe kalkıp yeni doğmuş yavruya şırıngayla mama verilir. Bütün bunlar çocuğun gibi bağlar seni kanaryaya. Bunlarla uğraşmak bizim hobimiz, zevkimiz. Kahve ve sigara alışkanlığı olmadan yaptığımız en büyük fantezi. İlgi istiyor sadece, yoksa bir zorluğu yok yetiştiriciliğin. Hanım daha çok sever, yardımcı olur. İlaçları, vitaminleri vs. olur bunların. Mama dağıtımını, bakımını hep hanım üstlenir. Kuş beslemek sanattır. İyi sanatçı ödülünü alır. Türkiye üçüncülüğü var benim bir de Kayseri, Konya, Adana, Bursa gibi illerde birinciliğim. Bu tutku uğruna hakemlik yapıyorum şimdi yarışmalarda. Her hafta başka bir ile gidiyorum. Hakemlikte para, menfaat, çıkar yok ama onur söz konusu. Çünkü siz hakemsiniz. Bu hakemlik için seminerlere katılman ve tecrübe gerekir ve tabi bir de imtihana girilir. Sonucunda kazanırsanız hakem seçilirsiniz.”

“Ne o? Sen Kurban mı Kesiyorsun?”


Çoğu insanın sebebini asla anlayamayacağı şekilde diğer canlılara da bağlanır insan. Ve bu bağlılık bazen elindekinden fazlasını verdirir insana. Anlamayanın asla anlayamayacağını savunuyor Özkan Mersin, “Bilmeyene göre boş bir uğraştır ama bilmezler ki ben sabah 6 da kalkarım boş dedikleri şey için. Bazen çocuğumun rızkını yatırıyorum. İzmir’e gidiyorum, 200- 300 liraya kuş alıp geliyorum. Pahalı kuşlar bunlar. Daha öncede belirttiğim gibi ta İran’dan kuş almaya geliyor, bağlanan insan. 2 buçuk milyara satıyordum geçenlerde, satmadım. Bilmeyenler ne o? Sen kurban mı kesiyorsun? Diye soruyorlar. Ama bu iş zevk işi, anlamayan anlamıyor işte.” diyor. Bu işin emekliliğinin olmadığını ekliyor son olarak Mersin, ölene kadar sürecek bir tutku olduğunu.


3 oda 1 kafeslik evde yaşar kimi insan, Özkan Mersin ve Tahir Akdaş gibi. Bir odasına sevdasını yatırır. Bu sevda üzerine kurulur onların dostlukları ve hayalleri…

 *(2010) Tahir Akdaş ve Özkan Mersin’e güzel sohbetleri için teşekkürler


 

  M. Tunahan Yıldız 

 




Comments


Öne Çıkanlar

En Güncel Haberler

bottom of page