top of page

Koltuk Sevdalısıyım

İnsanların apolitik olmaya başladığı ya da çözümü bu yolda bulacağına inandığı bir çağa adım atıyoruz. Bunun en büyük sebebi dedelerimizden bize aktarılan, tarihte de her zaman örneklerini okuduğumuz “koltuk sevdalıları” ve bunun sonucu oluşan kendince verilmiş tepkiler ve politik sisteme olan tam güvensizlik. Chp de gelse aynı (1930 seçiminde Serbest Cumhuriyet Fırkası ‘na yaptıklarını herkes bilmez, hiç bilmek istemez, hatta düşünmez..) Akp de kalsa aynı… (İstanbul seçimlerinin 14. günü hala kazanan Chp adayına mazbata verilmiyor ve katakulleye zemin hazırlanıyor.) Politika, kanlı senaryoların yazıldığı en saf insanın bile dava uğruna göz kırpmadan harcanacağı bir yol olarak bilinir. Doğrudur.

Kapkaranlık bir yazının başladığını ilk cümlelerden anlamışsınızdır ancak daha karanlık tarafı başlamadı bile…

Eğer, efendilerinizin canını sıkarsanız, oyuna giremezsiniz. Hırsızlığa yatkın bir karakter değilseniz, başarılı olma şansınız yoktur bu oyunda. Faydacı insanın bu son geldiği noktada, yanılsamalar birbiri ardına sahneyi terk eder.

Ben bugün yalnızım ve yalnızlık içimi kemiriyor. Dünyaya gelişimin bir amacı olmalı ama ne? Ve bir gün bir yolunu bulup bir fırsat elime geçiriyor ve güçleniyorum. Artık yalnız değilim kimse yalnız halimi, güçsüzlüklerimi bilmiyor. Benim unvanıma ve şahsıma saygı duyuluyor. Ve ben artık bir yöneticiyim. İstemeden de olsa benden korkuluyor. Bunu çalışanların gözlerinden hissediyorum. Konuşmalarından… Bir zamanlar kendime örnek aldığım insanlar bile bana şimdi aşağıdan bakıyor… Evet işte oldu… Şimdi bu dünyaya gelmemin bir amacı olduğunu anladım… Yalnız olduğum zamanlara bir daha asla dönmeyeceğim. Her zaman içimde buraya geleceğimin hissi vardı. Ben doğuştan özeldim bunu hissediyorum. Şimdi yola çıkma zamanı...”

Bir insana gereğinden fazla saygı duyulması o insanı diktatör yapmaya yeter. Hiç kimse doğuştan diktatör ya da zalim değildir. Onları tavırlarımızla ve hareketlerimizle biz oluştururuz. Her insan zayıftır ve zayıflıklarını gizlemek için en büyük silah olan ‘imaj’ ı kullanır ve bu insanlar üzerinde en güçlü etkendir. İmaj ile yandaşlarını oluşturursun. Her insanın taraflı olduğu bir yan vardır. Din, milliyet, özgürlük…. Tarafını seçerek oyuna başlarsın…

“İnsanlar üzerindeki baskım arttıkça daha rahat konuşabiliyorum. Kafamda hiç bir rahatsızlık yok. Artık özgürce her şeyi konuşabilirim. Ancak ilk önce en güçlüsünü ezmem gerekiyor. Şirkette en güçlü kişinin de yöneticisi benim. Onu çağırıyorum konuşmaya ve gözlerindeki o çekimserliği görüyorum. O da benden korkuyor. O halde ben artık en güçlüyüm. Her şeyi konuşabilir her şeyi kendi istediğim şekle sokabilirim. Şu koltuğa bir oturayım bakalım…”

Koltuk ilk başlarda insanı sıkıyor. Rahatsız edici, aslında daha özgür olunmalı. Ancak koltuk aynı zamanda gücün sembolü eğer koltuktan kalkarsan her şey bitecek hayattaki anlamın kaybolacak ve yalnızlaşacaksın. Peki ya başka biri bu sihirli koltukta oturmaya çalışırsa?

“Buna izin veremem bir şekilde onu uzaklaştırırım. Azıcık kötülük yapmam gerekse bile. En azından gücümü göstermem gerekiyor.”

Kötülük başladığında hiçbir ademoğlu ona hükmedecek güçte yaratılmamıştır. Kimse kötülüğün önünü alamaz. Kimse yasak elmayı yedikten sonrasında olacaklara hükmedemez… Yol kendini gösterir ve sana sadece o yolu takip etmek düşer.

Her yönetici kötüdür. Çünkü diğer insanlardan üste çıkmak için bir yerde kötülüğü kullanmaları gerekir. İyiliğin prim yapmadığını ve asla yeterli olmadığını her yönetici bilir.

Ne kadar kopuk bir yazı oldu bu hiammiha. Peki bu yazı nereye bağlanacak?

Blog koltuğunda ben oturuyorum, istediğimi karalarım. Yazı burada bitti. Hiçbir yere de bağlanmadı.

Sevgilerle.

 

Mustafa Tunahan YILDIZ

 

Öne Çıkanlar

En Güncel Haberler

bottom of page